Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un vefatının sene-i devriyesidir 27 Aralık. Tam dört dile hakim, Kur'an mütercimi ve hafız, milletvekili, veteriner ve sporcu... Her şeyden önemlisi özü sözü bir vatan aşığı. Anıldıkça adeta destanlaşan, sine-i millet için devleşen bir büyük insan: ihtiyacı olsa da "Bu aziz milletin marşı ödülle, parayla yazılmaz." diyerek verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer’in kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai vakfına bağışlar.
Yakın dostu Mithat Cemal 28 Aralık’taki cenaze merasimini şöyle aktarır:
“Beyazıt'tan kaldırılacağını düşünüp herkesten önce oraya gittim. Kimseler yok, bir cenazenin geleceği belli değil. Çok sonra birkaç kişi göründü. Biraz sonra çıplak bir tabut geldi. Bir Fukara cenazesi olmalı, dedim. O anda, Emin Efendi Lokantası'nın sahibi elinde bir bayrakla cenazeye koştu. Sebebini anlamadım. Yine o anda yüzlerce genç, üniversitenin büyük sancağına çıplak tabutu sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım ve ağladım. Cenazeyi tanımıştım...”
Tevafuk, vefatından tam 12 yıl önce yine 27 Aralık günü yazdığı bir şiir:
Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez;
Gufrâna bürünmüş, yalınız Fâtiha bekler.
Ruhu şâd olsun. İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif'i bilvesile dua, rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.